7 Haziran 2014 Cumartesi

Mülk Suresi 2. Ayet (6. Bölüm)

   Li yebveküm eyyüküm ahsenü amela...  Allah (c.c.) ölümü ve hayatı, hanginiz daha güzel amel yapacak, bunu ibtila etsin diye yarattı, sınavın ana gayesi bu. Bu bize hangi mesajı veriyor? İçinde bulunduğumuz ortamda bizden beklenen en güzel amel kriteri. Her bireyin ayrı ayrı yoklandığı yegane kriter bu. Ölümü, hayatı ve yaratıcının bizi bu hayatın içinde niçin yarattığı gerçeğini yok sayarsak o zaman yaşamın kendisiyle boğuşmaya başlıyoruz. Birbirimize karşı mücadeleye, üstünlük kurma yarışına, yeryüzüyle boğuşmaya, ondan daha fazla birşeyler kapmaya, böylesi bir yarışa dönüşüyor. İ’lemû ennemel hayâtud dunyâ leibun ve lehvun ve zînetun ve tefâhurun beynekum ve tekâsurun fîl emvâli vel evlâd...(1) dünya hayatı bu haliyle sadece bir oyun ve eğlenceye, bir süs malzemesine, aranızda böbürlenme aracına, mallar ve evlatlar bakımından çoğalma yarışına dönüşen bir maraton haline gelir. İnsan, hayatın gerçek maksadını gözden kaçırdığında bunlarla uğraşıyor. Allah bunları yağan yağmurla birlikte, tüm güzelliğiyle ortaya çıkan bir mahsule benzetiyor. Her ilkbaharda başlayan bu süreç kısa zaman içerisinde sararıp solar ve çer çöp haline gelir. Bunlar nasılsa, gayretini bu öğeler üzerine kurup, yaratılış maksadından gafil kalan kişi de böyle bir yarışın içerisinde koşar koşar ve sonu neticesiz kalır. "Li yeblüveküm ahsenü amela" ifadesiher insan için kilit öneme haiz. Buna dikkat edildiği, davranışlar, eylemler buna dayalı olarak şekillendiği sürece sonuç alınır, bu gözden kaçırıldığında kendi başına eğlenen, oyalanan, bir sürü yorgunluğa girilen ve sonuçsuz kalan bir sürece dönüşür. Böyle kimseler ölümün eşiğine geldiklerinde yığdıkları malların, onca uğraşının aslında amaçsız kaldığını, ...vecedallâhe indehu fe veffâhu hisâbeh... (2)oracıkta Rabbiyle karşılaşıp ona hesabını çıkardığını görürler. Bu, kişinin varlığını ve yaşamını akletmeyerek kendisine yaptığı en büyük kötülük olsa gerek. 

   Ayetin sonu "vehuvel azîzul gafûr" diye bitmekte. El azîzul, karşı duranı olmayan, herşeyi gücü, kudreti altında tutan en yüce kudret. Allah (c.c.) el azîz oluşuna niye burada işaret etti? Surenin başında mülkün sahibi olduğunu, hanginiz güzel ameller yapacak diye ölümü ve hayatı yarattığını ifade etti. Burada el azîz deniyorsa, bu yapmak istediklerini kesinlikle yerine getireceğini, bu süreci değiştirmeye, başka bir yöne çekmeye, durdurmaya, engellemeye güç yetirilemeyeceğini, tamda istediği gibi işletip, sonuçlandıracağına işaret ediyor. 

   Yani Allah (c.c.) başlangıçta böyle diledi, dolayısıyla ömürlerimize başlangıç ve sonlar tayin etti, eceller tayin etti, ama mesela süreç yarıda kesildi. İnsanlar Allah'ın (c.c.) bu murad ettiği şeyde O'nu aciz bıraktılar. Ölüm sarmalından kurtuldular, artık ölmemeye başladılar, kendilerine uzayda özerk bir bölge oluşturdular, Allah'ın (c.c.) takdirlerini kırmaya başladılar. Yüce Yaratıcı baştan planladığını sonuca vardıramadı. İlk dönemler bazı insanlar hakkında bu dilediklerini yerine getirebilmişken, insan zekasıyla, yaptıklarıyla bu döngüden kurtuldu. Böyle birşey sözkonusu olabilir mi? Allah "Ben El aziz'im"diyor. Nahnu kadderna beynekümul mevte ve ma nahnu bimesbukıyn. (3) Aranızda ölümü biz takdir ettik ve biz bu konuda geçilemez, aşılamaz durumdayız. Yani Allah'ın, insanları sınamak için kurduğu bu sistemi, amaçladığı şeyden uzaklaştıracak, sistemden el çektirecek bir noktaya gelmesi düşünülemez. O'nu böyle bir acziyete düşürmek sözkonusu değildir. Yani Allah (c.c.) kuralları koydu, sanmayın ki yerine getiremez, O, El aziz'dir. 

   Mesela öğretmen yılın başında kurallar koyar, şöyle yaparım, böyle ederim, şöyle yapanın notunu kırarım vs.. Ama dönem içerisinde vakıayla yüzleşir. Öğrenciler toplu hareket ediyor, öğretmen istediklerini yaptıramıyor. Bazen okul idaresi karar alıyor. Bayramda şöyle olacak, gelmeyen şöyle olur, keskin ifadeler kullanılıyor. Ama öğrenciler toplu halde gelmeyiveriyor, okul yönetimi aciz kalıyor. Koyduğu kuralı yerine getiremeyen nice yönetim vardır. Allah (c.c.) ben sistemi böyle kurdum, bu amaçla kurdum, böyle işleteceğim, dediği yerde "Ben El aziz' im" diyor. Sanmayın ki zaman uzadıkça, süreç ilerledikçe Allah(c.c.) bu maksadından aciz kalır, sonuca vardıramaz, o yüzden gevşek davransakta mühim değil.  Tamda dediği gibi yapacak ve vakti gelince sistemi tümden yokedecektir, çünkü Allah (c.c.) el aziz'dir. El aziz ifadesi Allah'ın bu konuda ne kadar ciddi olduğunu vurgularken, ayetin son kelimesi bize bir müjdeyi seslendiriyor. El gafur, bağışlayan, çokça esirgeyen. Bu iki kelime, birisi ne kadar sert, korkutucu, ürkütücü ise, sistemin açık vermeyecek 
olduğunu ifade ediyorsa el gafur da aynı manaya hizmet ediyor.  Şöyle ki; eğer biz yaratılışımızın 
maksatlarıyla uyumlu bir halde değilsek, el aziz bizi korkuttuğunda, el gafur bize; sistemin manasına, amacına uyumlu hale gelmenin bir yolu var, diyen bir ifadedir. 

   Yüce Yaratıcıya dönüp; ben hayatı bugüne değin Sen'in yarattığın maksatla uyumlu yaşamadım, Sen'i gözardı ettim, benim tekrar Sen'inle barışık olmamaın bir yolu var mı? Sen'in bu konuda ciddi olduğunu ve bu sistemi beni sınamak adına tercihlerimi ortaya koyabileceğim, irademi rahatça sergileyebileceğim bir ortam olarak yarattığını ve buradaki rolümü ve önemimi farkettim, benim için bir yol, bir ümit var mı, dediğinde, Allah (c.c.); "el gafur" diyor. O bağışlayandır. Kur'an da tehdit içeren ayetler bile mağfiret içerenler kadar davete yöneliktir. Allah (c.c.) niçin yoksayanlar, müstekbir olanlar açısından akıbetin feci olacağını hatırlatır, detaylarıyla azabını anlatıyor? Eğer cezalandırma yanlısı olsaydı çok üstünde durmaz böylece daha fazla kişinin cehenneme düşmesine yol açacak bir ifadede bulunurdu. Ama tersine Allah (c.c.) kullarını bundan sakındıran, kendisine çağıran bir uslup içerisindedir. Cennete çağıran ayetlere de, cehennemden sakındıran ayetlere de baktığımızda şu neticeye varırız; Allah (c.c.) kuluna rahmet etmek istiyor. 


   Kimler Allah'ın rahmetinden, Allah (c.c.) çağırdığı halde nasipsiz kalabilir? O rahmeti ısrarla istemeyenler. Allah (c.c) en azılı kulu Firavun' a Hz. Musa'yı gönderirken ona kavlüleyyin- yumuşak söz ile tebliğde bulunmasını öğütlüyor. Eğer Firavun da dönseydi Allah ona da rahmet ederdi. Allah kullarına "Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh, innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ..." Ey kendilerine karşı israfta bulunmuş olan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Allah bütün  günahları affeder" diye sesleniyor. Öyle kimselerden söz ediyoruz ki, günahta israf etmiş, Allah kendilerine ne kadar imkan lutfettiyse hep kendi aleyhlerinde kullanmış kimseler. Kullarına; ümitsizliğe düşmeyin, ne kadar uzaklaşmış olursanız olun affederim, haberini gönderen Allah (c.c.). Bunun başka bir örneğini biliyor musunuz? Birbirine küsen insanları barıştırmak için arada mekik dokuyanlar birinin ağzından olumlu bir söz koparmak için çırpınıp dururlar. İkisi de karşı taraf tenezzül etsin diye bekler. Göklerin ve yerin yaratıcısı ise daha baştan tenezzül ediyor ve haber gönderiyor. Ben bağışlarım diyor, yeterki kul dönsün. 


(1) Hadid/20
(2) Nur/39
(3) Vakıa/60


  










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder